Ana içeriğe atla

Rotterdam Film Festivali

Her yıl düzenlenen Uluslararası Rotterdam Film Festivali (IFFR)’nin bu sene 41ncisini gerçekleştirildi. 25 ocak - 5 şubat arasında 40 farklı sinemada gösterilen yaklaşık 600 adet filmi, toplam 274.000 kişi izledi. 
Rotterdam Film Festivali Cannes, Venedik ve Berlin Film Festivalleriyle karşılaştırılabilecek büyüklükte, ciddi bir organizasyon ve 1972’den beri düzenlenmekte.
Festival boyunca her gün Daily Tiger adlı gazetesi çıkıyor. 
Tişörtleri ve çantaları da, 'ben ordaydım' demek isteyenler için ideal!


Film Festivalinin Afiş Tasarımı Hakkında ve Logodaki Kaplan
Festivalin afişlerindeki kaplan MGM’in aslanına atıfta bulunmakta (artık alaycı mı yoksa rekabetçi mi olarak yorumu size bırakıyorum). 1974‘den beri logosundaki kaplan çeşitli şekillere girmiş ve en son olarak 2008’de 75b’nin tasarımıyla bugünkü stilize kaplan halini almıştır. Göz teması yapan bu son kaplan logo, 80’lerde ve 90’lardaki Hard Werken tarafından tasarlanan afişleri hatırlatmakta. Siyah beyaz olması ise içinde bulunduğumuz dönemin tam-renkli 'grafik tasarım şiddetine' tepki olarak açıklanabilir. Gerçi Hollanda'nın bu konuda usturuplu bir yaklaşımı vardır (ne de olsa Dutch Design* yalınlığı ve 'kuru'luğu ile dikkat çeker ve bu da bir başka makalede yazıla) yine de iyi olmuş bu dingin tasarım. Çünkü zamanımızın cicili bicili afişlerinden, renk cümbüşünden, form keşmekeşesinden, orada burada börtü böcek, incik boncuk, bu ‘incik cıncık kirliliğinden’ nevrim dönüyor :)
Her neyse bu konuya da parmak  bastıktan sonra, kısaca bir kaç afiş ve film örneği vermek istiyorum: 
1993 yılının afişi, tasarım: Hard Werken ve Pieter Vandermeer, catalognr. XXIX-1993-011
1998 yılının afişi, tasarım: Max Kisman, catalognr. 2002-1458
1989 yılının afişi, tasarım: Hard Werken ve Jacques Poiesz, catalognr. XXVIII-1989-0081
2009 yılının afişi, tasarım: 75B, catalognr. AF-1011
Rotterdam'ı Kışın Ziyaret Edenlere...
Eğer Rotterdam’ı kış ayında ziyaret etmek durumundaysanız, bu ziyaret ocak sonu ile şubat başına denk geliyorsa ve yurtdışına gidince, oranın kültür etkinliklerine katılmak isteyenlerdenseniz 'Rotterdam film festivali' tam size göre. Tüm filmleri okuyup seçmeye vaktiniz yoksa, bir tüyo olarak açılış ve kapanış filmlerinin genelde iyi olduğunu söyleyebilirim. Başka bir ihtimal ise geleneksel olarak düzenlenen, festivalin son günü organize edilen Volkskrant gazetesinin seçtiği filmlerden beşini ard arda seyredebileceğiniz Volkskrant etkinliğine katılabilir, kendinize bir günlük film şöleni çekebilirsiniz. Biletleri önceden ayırtmanız gereken bu organizasyonda, her filmi şehir merkezindeki başka bir sinema salonunda seyrediyorsunuz. ('Ben öyle fellik fellik gezmem' diyenlere ise bu sene yeni bir uygulama başlatıldı. Böylece 5 film ard arda aynı salonda izlenebilmekte. Üstelik Rotterdam'ın yeni ve keyifli sinema salonu, aydınlık fuayesiyle -bunun uygun mu değil mi olduğunu tartışabiliriz elbette- limana nazır Lantaren Venster’da tüm günü geçirmek, birlikte gideceğiniz arkadaşlarınızla aralarda bir şeyler içip sohbet etmek eğlenceli olacaktır). Bu yoğun günde, seçkinin ne olduğu ve seçilen filmlerden hangisinin sizin ‘rotanıza’ denk düştüğü ise son gün belli oluyor ve işin içine ufak bir heyecan katılıyor.  
Festivalin 42’ncisi 23 ocak-3 şubat tarihleri arasında düzenlenecek. İlgilenenlere duyurulur  Linki .
Subjektif Derleme
Son üç yılın filmlerinden subjektif ve kısa bir derlemem ise şöyle:
2011 Rotterdam Film Festivali’nden
Hazır kaplan demişken bu sene tesadüf en beğendiğim film 'The Hunter'ın konusu Tazmanya kaplanı ile ilgili... Tazmanya kaplanı işin bahanesi elbette, kaplan üzerinden esas anlatılmak istenen ise güncel meseleler: yer yer sembolik, yer yer dolaysız anlatılmakta. Çarpıcı, düşündürücü filmin sonu ilginç gelişiyor ve soylu bir davranışla sonlanıyor. Hani 80'lerde ne derdik: 'mendillerinizi hazırlayın'...Willem Dafoe çok iyi bir oyunculuk sergiliyor.
Avustralya yapımı Vincent Sheehan'ın 'The Hunter' adlı filmi (2011) 
1999 yılında basılmış Julia Leigh'in romanından uyarlanmış.
2010 Rotterdam Film Festivali’nden
İrlanda yapımı Darragh Byrne'nin 'Parked' adlı filmi (2010) 
Colin Morgan'ın oyunculuğu ise o kadar inandırıcı ki, kendisini ilk olarak bu filmde tanıdığım için daha sonra röportajlarını izleyince biraz bir yadırgadım: sanki gerçekten arabasında yaşayan bir junk gibi kabul etmişim. (Kötü adam rolü oynayan oyuncularını sokakta görünce döven bir halk vardır hani ? ! :) )
Bu arada, Star Trek severlerin gayet iyi tanıdığı Colm Meaney'in oyunculuğuna da diyecek yok...


2009 Rotterdam Film Festivali
Danimarkalı Heidi Maria Faisst'in 'The Blessing'i (video linki) ise sanki Elif Şafak'ın 'Siyah Süt' adlı kitabıyla örtüşüyor. Hamile iseniz veya yeni doğum yaptıysanız bu filmi izlemek için acele etmeyin: oldukça ağır, duygusal ve yoğun bir film olduğu için gereksiz yere olumsuz etkileyebilir. 
Yine aynı seneden bir başka çarpıcı film ise Erik Poppe'nin 'Troubled Water'ı. Bu filmin müzikleri  org dinlemeyi sevenlere tavsiye olunur...




 

DİPNOTLAR
* Dutch Design: Her yazımda bundan sonraki yazılar için yeni konular çıkıyor: Dutch Design da bunlardan bir tanesi ve bir ara bu konuda mutlaka yazarım. Kısaca açıklamak gerekirse Dutch Design yani Felemenk Tasarımı, Hollanda'daki tasarım geleneğine verilen isimdir ve özellikle ürün tasarımını kastemek için kullanılan bir terimdir. Kısaca minimalist, deneysel, yenilikçi olarak karakterize edilebilir...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünya Kadınlar Günü Yazısı:‘Benim Tek Kişilik Mutfağım’

Yemek yapardım yapmasına da, mutfağı ezelden beri sevmezdim... Son 3 yıldır, iş yoğunluğunun azalmasıyla ve zon zamanlarda bu konudaki bilinçlenmenin de etkisiyle, mutfakla aram düzelmeye başladı. Her hafta gelen ekolojik meyve-sebze paketi sayesinde de işi iyice ilerlettim: Hollandalıların bile unuttuğu, bu yöreye has sebzeleri de pişirmeyi deniyorum.  İşin güzel yanı şu ki: mutfağa girip de bir konsantre oldum mu, 4 metrekarelik mutfak 40 metrekare olur, onlarca kadınla dolar, bana yardımcı olurlar ve ben, giderek artan yalnızlığımı, unutur gibi olurum.  Börek mi yapıyorum? Sema teyzemin şen sesiyle ‘iki kat yapıyorum’ dediğini duyar, 1 kat daha yufka eklerim, kıtır kıtır olsun diye. Sema teyzem öyle yapıyormuş deyip sosa mısırözü yağı katar ve börek içine kırmızı biber doğrarım.  Yufkanın sosunu hazırlarken  ‘süt de olur, yoğurt da evde ne varsa kullanabilirsin, kızım’  diyor annem yan taraftan... Soğanları soyarken, soğana ‘sovan’ diyen Karşıyakada’ki alt komşumuz,

Noel Baba

Bundan 10 sene önce Hollanda’ya gelip yerleştiğimde, Hollanda kültürüne dair bir çok unsur, gelenek, yaşam tarzı, vs. ilgimi çekmişti. Gelir gelmez Hollandacayı öğrenmek isteyeşimin sebebi de buydu: Hollandaca okumak ve Hollandalı'ları anlamak istiyordum. Derinlemesine öğrenmek, bir de Avrupalı'nın gözünden bakmak istiyordum yaşama, olaylara. Elbette bu anlama süreci -çoğunlukla- inişli, -ara sıra- çıkışlı bir süreçti. Her seferinde ‘aman da ne güzelmiş bu örfleri-adetleri‘ demedim.  Bir kuzey Avrupa ülkesinin kültürü bizimkinden çok farklı bir kültürdü, kendi ülkesine alışmış biri olarak yaklaşıyordum her gördüğüm, karşılaştığım ‘yeniliğe’ (bana göre ‘yenilik’ olan, onlara göre yüzyıllardır yaptıkları gayet olağan şey). İlk yıllarda bu farkları çoşku ile karşılamadım, takdir edemedim. 10 sene bu kültürle iç içe yaşayınca, bakış açım değişti ve bazı gelenekleri, görenekleri takdir ediyor ve ‘keşke ülkemde de buna benzer şu olsa, bu olsa’ diye geçiriyorum içimden. Buna bir çok ö

Dünya Anadili Günü

Bugün 21 şubat Dünya Anadili Günü. Bir yandan ‘şu günü bu günü diye #günuydurmayın diyenlere hak veriyor, öte yandan ‘Ama anadili önemli mesele canım’ diyorum. Sormayın, pek dertliyim bu konuda!  İnternette bu günün anlam ve önemi hakkında yazılanları okumak için ‘googlelarken’ kendi kendime bir yandan ‘Allah bilir bu günü Türklere bir kulp bulmak için uydurmuşlardır’ diyerek komplo teorisi kuruyordum ki dakka: 1, gol: 1... ‘Voila’: Haberdiyarbakır’da Türkiye’nin bu konuda ne kadar hassas (!!!) olduğunu yazdıklarını buluverdim!  ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ Hollanda’da arada sırada Türkiye ile ilgili televizyon programları olur ve ben her seferinde safça, ilgiyle izlemek isterim. Maalesef nadiren iyi birşey çıkar. İyi beyaz adamın niyeti, yanlış yapan doğulunun hatalarını ele almak, onu eğitmek ve daha iyi bir dünya yaratmaktır! Tamamen iyi niyetli bir girişim yani! Yaklaşık bir yıl önce