Ana içeriğe atla

Dünya Kadınlar Günü Yazısı:‘Benim Tek Kişilik Mutfağım’

Yemek yapardım yapmasına da, mutfağı ezelden beri sevmezdim... Son 3 yıldır, iş yoğunluğunun azalmasıyla ve zon zamanlarda bu konudaki bilinçlenmenin de etkisiyle, mutfakla aram düzelmeye başladı. Her hafta gelen ekolojik meyve-sebze paketi sayesinde de işi iyice ilerlettim: Hollandalıların bile unuttuğu, bu yöreye has sebzeleri de pişirmeyi deniyorum. 
İşin güzel yanı şu ki: mutfağa girip de bir konsantre oldum mu, 4 metrekarelik mutfak 40 metrekare olur, onlarca kadınla dolar, bana yardımcı olurlar ve ben, giderek artan yalnızlığımı, unutur gibi olurum. 
Börek mi yapıyorum? Sema teyzemin şen sesiyle ‘iki kat yapıyorum’ dediğini duyar, 1 kat daha yufka eklerim, kıtır kıtır olsun diye. Sema teyzem öyle yapıyormuş deyip sosa mısırözü yağı katar ve börek içine kırmızı biber doğrarım. Yufkanın sosunu hazırlarken ‘süt de olur, yoğurt da evde ne varsa kullanabilirsin, kızım’ diyor annem yan taraftan...
Soğanları soyarken, soğana ‘sovan’ diyen Karşıyakada’ki alt komşumuz, kavururken hangi zeytinyağını, ne şekilde kullanmalı diye, Figen'le facebookdaki mesajlaşmamızı hatırlıyorum. 
Ölçü bardağını alırken arkada duran şampanya ve çay bardaklarını görünce, Elvan ile Ayşe geliyor gözümün önüne... ‘Ne yapıyorlar şimdi acaba? Hala okuldadırlar' diyorum kendi kendime... ‘Zeytinyağlı fasulyenin tadı damağımda’ deyip, göz kırpıyor Ayşe bana.
Kızım geliyor mutfağa, ‘susadım’ diyor, renkli kareli melamin bardağa limonata koyarken: ‘şu bardaklardan Ebru’ya da yollasam, çok beğenmişti’ diye hatırlıyorum. ‘Kaçtır çağırıyorlar San Fransisco’ya, bakalım gitmek ne zamana kısmet olacak?’ 
Haşlanan makarnanın suyunu ‘döksem mi’ diye düşünürken, makarna suyunu, çorba yaparak değerlendiren Nesrin teyzem geliyor aklıma... ‘Ben suyunu ölçüyle yaparım, ziyan etmem’ diyor Türkan bir yandan...
Köfte yaparken Firuzan teyzemin köfte tarifini uyguluyor, 'sarımsak da koy demiştin ama bu seferlik boşverelim' diyorum teyzeme Rotterdam Maas nehrinden, İzmir limanına doğru. Köfteleri kızartırken ‘Sanemcim ile ne güzel sohbet etmiştik köfte kızartırken’ diyorum... 
Gökben'den gizli gizli mantarları yıkıyorum ve yine de yakalanıyorum: ‘yıkanmaz mantar, silinir...’ diye uyarıyor. Mantarlı tavuk çorbasına, krema katarken ‘Ararat çok severmiş’ diye hatırlıyorum. Mercimek çorbasını ise bundan 20 sene önce teyzem ‘aa ne var onu yapmakta, gayet kolay’ diyerek tarif etmişti. O gün bu gündür Firüzan’ın mercimek çorbası pişer benim mutfağımda... 
Öyle kurabiye kek falan yapmam da, aşurenin hastasıyımdır: ah Nimet teyzem yapsa da yesem!!! Tatlı birşey yapacaksam, Sıdıka’nın kekini yaparım. Bir keresinde bize gelirken: 'sen çok sevmiştin ya, sana kekimden yaptım da getirdim' demesi çok hoşuma gitmişti.  Veya annemin cevizli havuçlu keki...  Hayatımda ilk defa geçenlerde kurabiye yaptım kızımla: Özge’nin limonlu kurabiyesi...  Çay demlerken Hatice’nin daha ortaokul ikinci sınıftayken, maharetle çay demlesi gözümün önündedir. 10 yıldır Hollanda'da yaşayan biri olmam rağmen, bırak 'spacecake' denemeyi, varlığından bile haberim yokmuş, merak dahi etmemişim: ben varsa yoksa İnci teyzemin haşhaşlı böreğini isterim ! :)
Karnıyarık yaparken, Elvan yanımda 'içine ne kadar malzeme koyalım' diye  Murat’a soruyor... Pirzola kızartıyorsam, yemekteyiz programı için Ayvalıktan gelen kuzuları düşünmeden edemiyorum... Biber kızartırken Senem, 'böyle kuru kuru olmaz, biraz salça,  baharat eklesen ya!' der. 
Yeşil mercimeği görünce ‘çoktandır yapmadım, Okşan’ın kıymalı mercimeğini yapayım bir ara’ diye hatırlatıyorum kendime. Yanında kuru barbunya: Hatiç'in barbunyasını da yapmayalı çok oldu... Bakliyat kısmı açıldı mı 'Nur teyzemden öğrenseydim keşke fava yapmasını' ...
Pesto yaparken İtalyan komşum Silvia anlatıyor yanımda. Witte de With'deki komşum Marianne'dan aldığım, besleyeci ve pratik brokolili-pırasalı makarna tarifi ise sık sık kurtarıcım olmuştur, evde yemek yoksa. 
Ve her etli türlü yapışımda, bir mimarlık workshop’unda kalabalık bir gruba yemek yaptığımda Funda'nın ‘dışardan bakınca, hani böyle güzel giyiniyor; yemek yapabilen birine benzemiyorsun’ diyerek şaşırmasını ve iltifat etmesini hatırlar, gülümserim.


Karnıbahar yaptığım günler, mutfağımın konuğu doktora hocam Belkıs hanımdır. ‘İlk kaybolan duyumuz koku olacakmış’ demişti bir keresinde. Örneğin eve yeni gelen birisi  ‘karnıbahar mı yaptın’ diye sorunca sanki altıncı his gibiymişçesine koku alarak yapılan bu tahmine şaşıracakmışız. Ve ben her karnıbahar pişirdiğimde bilimsel düşüncelere dalar, evrimin nasıl gelişeceğini tahayyül etmeye çalışırım.  
İşten geç gelmiş ve kısa sürede yemek pişirme telaşındaysam: yıllarca çalışıp, didinip iki oğluna tek başına bakan, her akşam onlara sağlıklı yemekler pişiren Münevver'den alırım kuvveti... Kalabalık misafir için hazırlık yaparken Bakırköydeki komşularımızın yardımlaşmaları gelir aklıma:  'ah nerede Yasemin ve Zeliha?'... Mutfakta daha yapacak çok iş varsa ve zaman az ise konsantrasyon için bir mum yakarım, feng shui hocam Nina'yı anarak...


Gerek hediye gelen mutfak araç-gereçleri, gerekse ‘hediye’ edilen tarifler, önerilerle dolup taşıyor. Benim mutfağıma öyle ya da böyle bir şekilde bir kadın vesilesiyle giren alet edevat, tarif, öneri, hikaye, bilimsel araştırma her seferinde anılıyor, bir tebessümle karşılanıyor, bana arkadaşlık ediyor, bu tek kişilik mutfakta... Hülya’nın dediği gibi ‘mutfağıma gelen ‘hediye’ler iyi yatırım’ anlaşılan...


İş bitmiş mutfak dağılmış, düzenlerken düzeniyle tanınan Neslihan belirir hayalimde.
Güzel yemek yapan birinden bahsedilince aklıma Makbule teyzem gelir örneğin, Aawatif'in Fas mutfağı da bambaşkadır! 


Tabii burada anamadığım ve çok sevdiğim bir çok başka kadını bir çok vesilelerle başka başka zamanlarda anıyorum. Cüzdanımda taşıdığım, sevgi dolu notunu gördükçe, İnci teyzemi hatırlarım. Her örgü ördüğümde Nur teyzem yanıbaşımda sanki. Diş fırçamı Devrim’in getirdiği kupun içinden alırım her sabah, ve her akşam... Nurten gibi, beni yüreklendiren arkadaşlarımın okuyacağını düşünerek bloğumu yazarım.  
Birbirimize ilginç şeyler anlatalım, bildiklerimizi öğretelim veya yol gösterelim, yemek tarifleri verelim, püf noktalarını paylaşıp, çevremizdeki kadınlara destek olalım... Çekememezliklerle, kuyu kazmakla vakit harcamayalım, lütfen. 


Leziz yemeklerin tadı ve hatırası damağımızda kalıyor. Hoşsohbet, içtenlikle paylaşılan en ufacık bir şey dahi baki kalıyor.


Söylenen bir söz, bir bakış, bir titreşim  farkında olun veya olmayın 'suyumuza' yerleşiyor!


Dünya kadınlar gününüz kutlu olsun... 




'Suyumuz' demişken:


Düşünce ve duyguların fizik realiteyi etkilediğini ispat etmek için Dr. Masaru Emoto ilginç bir araştırma yapmış








Yorumlar

Adsız dedi ki…
Selamlar Gökçen,
Okulda ki notlarından sonra bu yazdıklarında çok hoş.Hoca burada öksürdü yazını da unutamıyorum. bu tarifleri 4m2lik mutfakta verebiliyorsan çok fonksiyonel bir mutfağın var demektir:) oraları tanıtacak bir iki gezinide paylaşırmısın? bu vesile ile bütün kadınların da dünya kadınlar günü kutlu olsun diyorum.
Serhat Fırat
Gökçen dedi ki…
Yorum için ve ilgin için teşekkür ederim, Serhat. Buraları tanıtacak yazıları da uzunca bir zamandır planlıyor, dokümanlarını topluyorum (bugün de fotoğraflar çektim mesela). Bunlar moda, sosyal yaşam, yemek tarifi, vs. gibi konularla ilgili olursa Gökçen'in Kalemi'nde yer alacak. Mimarlık, tasarım (ve sanat ile ilgili olursa) henüz geliştirme aşamasında olan diğer blogda yer alacak www.fresharchitecture.blogspot.com. O da online. Ve fakat henüz 2 kısa post var. Mimarlık ile ilgili bloğu biraz daha sistematik yapmak gibi bir düşüncem var, bakalım ... Öneri ve katkılarınızı bekliyorum...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünya Anadili Günü

Bugün 21 şubat Dünya Anadili Günü. Bir yandan ‘şu günü bu günü diye #günuydurmayın diyenlere hak veriyor, öte yandan ‘Ama anadili önemli mesele canım’ diyorum. Sormayın, pek dertliyim bu konuda!  İnternette bu günün anlam ve önemi hakkında yazılanları okumak için ‘googlelarken’ kendi kendime bir yandan ‘Allah bilir bu günü Türklere bir kulp bulmak için uydurmuşlardır’ diyerek komplo teorisi kuruyordum ki dakka: 1, gol: 1... ‘Voila’: Haberdiyarbakır’da Türkiye’nin bu konuda ne kadar hassas (!!!) olduğunu yazdıklarını buluverdim!  ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ Hollanda’da arada sırada Türkiye ile ilgili televizyon programları olur ve ben her seferinde safça, ilgiyle izlemek isterim. Maalesef nadiren iyi birşey çıkar. İyi beyaz adamın niyeti, yanlış yapan doğulunun hatalarını ele almak, onu eğitmek ve daha iyi bir dünya yaratmaktır! Tamamen iyi niyetli bir girişim yani! Yaklaşık bir yıl önce

Noel Baba

Bundan 10 sene önce Hollanda’ya gelip yerleştiğimde, Hollanda kültürüne dair bir çok unsur, gelenek, yaşam tarzı, vs. ilgimi çekmişti. Gelir gelmez Hollandacayı öğrenmek isteyeşimin sebebi de buydu: Hollandaca okumak ve Hollandalı'ları anlamak istiyordum. Derinlemesine öğrenmek, bir de Avrupalı'nın gözünden bakmak istiyordum yaşama, olaylara. Elbette bu anlama süreci -çoğunlukla- inişli, -ara sıra- çıkışlı bir süreçti. Her seferinde ‘aman da ne güzelmiş bu örfleri-adetleri‘ demedim.  Bir kuzey Avrupa ülkesinin kültürü bizimkinden çok farklı bir kültürdü, kendi ülkesine alışmış biri olarak yaklaşıyordum her gördüğüm, karşılaştığım ‘yeniliğe’ (bana göre ‘yenilik’ olan, onlara göre yüzyıllardır yaptıkları gayet olağan şey). İlk yıllarda bu farkları çoşku ile karşılamadım, takdir edemedim. 10 sene bu kültürle iç içe yaşayınca, bakış açım değişti ve bazı gelenekleri, görenekleri takdir ediyor ve ‘keşke ülkemde de buna benzer şu olsa, bu olsa’ diye geçiriyorum içimden. Buna bir çok ö

Yumurta mı Paskalya'dan, Paskalya mı yumurtadan çıktı?

Paskalya’nın yumurta ve tavşanla ilişkisi nedir?  Neden yumurta boyarız?   Bu mutlu bir bayram mıdır, peki neden biraz da hüzün vardır, ağıt yakılır?  Pesah neden 'hamursuz' bayramıdır? Bu döneme denk gelen onca bayramın birbiriyle ilgisi var mıdır? Paskalya her sene farklı bir tarihte kutlanan Hristiyan bayramıdır.  21 Mart’ın -bahar ekinoksunun- ardından gelen ilk dolunaydan sonraki pazar günü kutlanır; bu da 22 Mart - 25 Nisan arasında bir zamana denk gelir.  40 günlük oruç döneminin bitmesi yumurtalarla, yumurta ve tavşan şeklinde çikolatalarla kutlanır.  Paskalya'nın kökeninin Yahudi Pesah Bayramı’na dayandığı söylenir. Biz Pesah’ı Hamursuz Bayramı olarak da biliyoruz. Pesah’da kutlanan, antik Museviler’in 400 yıllık kölelikten kurtulup Mısır’dan kaçmalarıdır ki bunun ilginç bir hikayesi var. Kısaca değinmek gerekirse: sözkonusu kaçış zamanı Museviler, melekler hangi evlerde olduklarını bilip onları korusunlar diye kapı kenarlarına kuzu kanı sürmüşler. Çok ça